Pandemi süreci biz yetişkinler için bile umudumuzu canlı tutmayı oldukça zorlaştırdı. Geleceğe dair kaygılarımız artmış ya da belki şekil değiştirmiş durumda. Peki çocukları tüm bu kaygılardan uzak tutmayı nasıl başaracağız?
Aslında çocuğumuzun kaygılarını yatıştırma ve sorularını yanıtlamanın her zaman çalışan bir formülü var: sorduğu kadarına, doğru ve çocuğun yaşına uygun bir dille yanıt vermek. Elbette bu formülü uygulamak her zaman çok kolay olmuyor. Bazen yaşına göre anlatmanın kelimelerini bulmak güç oluyor, bazen yetişkin olarak biz de doğru yanıtı bilemiyoruz ya da kimi zaman tek bir doğru da olamıyor. Ancak formülü aklımızda tutmamız ve elbette yanıtı bulamadığımız zamanlarda ‘bilmiyorum’ diyerek birlikte araştırma seçeneğini kullanabilmemiz çok kıymetli.
Pandemiye dair süreçte belirsizliğin bol olması, ne zaman biteceğine, okulun ne zaman başlayacağına, ebeveynlerinin ne zaman işe gideceğine dair soruların cevaplarının bizler için de net olmaması gibi sorunlarla çocuklarımıza yanıt vermek zorlaştı. Ancak örneğin ‘geçmişte de böyle salgın hastalıkların tekrar tekrar olduğu’, ‘aşının/ ilacın her zaman bulunduğu’, ‘dünyanın her yerindeki doktorların aşıyı/ ilacı bulmak için gece gündüz çalıştığı’ bilgisi hem gerçek hem rahatlatıcı olabilir. Çocuğumuzun ve hatta bizim bu gerçekleri duymaya ihtiyacımız var. ‘Bedenimiz güçlüdür. Her virüsten hemen etkilenmez.’ ya da ‘bedenimizin askerleri var, bizleri virüslere karşı korur, virüslerle savaşır.’ gibi geleceğe dair güvence veren cümlelerimiz de hem rahatlatıcı hem doğru cümleler olacaktır. Tabii bu cümleleri çocuğun yaşına göre adapte etmek, belki daha büyük yaş grubundaki çocuklara ‘içimizdeki askerlerin’ isminden bahsetmek, birlikte okumak, düşünmek de mümkün olabilir.
Ergenler için ise içinden geçtiğimiz zamanların geleceğe/ölüme dair kaygılar dışında başka kaygıları da tetiklemesi söz konusu olabilir. Çünkü ergenlik, özerkleşme, bağımsızlaşma, anne- babadan uzaklaşma ve bir kimlik oluşturma dönemidir. Tam da uzaklaşma ihtiyacındaki ergene ‘evden çıkma’ demek onun çocukluğuna veda etmesi, ebeveynlerden uzaklaşabilmesi ve genç yetişkinliğe doğru yol alabilmesinin önünde oldukça öfke uyandıran bir engel olabilir. Dolayısıyla nüfuz edilmeye dair kaygıların da gündeme gelmesi söz konusu olabilir. Bu noktada ebeveynler olarak onların bir alan oluşturabilmeye dair isteklerini görebilmeli ve bu özgürlüğü onlara verebilmeliyiz.
Ergenin koyduğu sınırları görmek ve bu sınırlara uygun davranmak elbette pandemi süreci öncesi ve sonrası için de gerekliydi. Ancak pandemi süreciyle birlikte zorunluluk halini aldı denebilir. Odasının kapısını çalarak, izin alıp girmek, odasında kalmasına izin vermek, ekran süresini uzatmak, bedeniyle ilgili meseleleri ona bırakmak (yemek yeme, duş alma zamanı vs), emir kipiyle konuşmamak gibi ev içi önlemlerle ergene ‘seni eve ben isteyerek kapatmadım’ ve ‘büyümene, kendi dünyanı, kişiliğini oluşturmana alan tanıyorum’ mesajını vermek önemli. Böylece ergen, çocuklukta olduğu gibi anne- babanın içinde olmadığını, büyüyor ve gelişiyor olmaya devam ettiğini, birliktelik halinin geçici olduğunu idrak edebilir ve öfke krizleri en azından azaltılarak bu süreci tamamlamak mümkün olabilir.