Bu yazı, Anne Fontaine’in “Adore” (Yasak Aşk) filmini ve karakterlerin bilinçdışını analitik bir bakışla okuma girişimidir.
“Adore” (Yasak Aşk), 2007 Nobel Edebiyat Ödülü sahibi İngiliz yazar Doris Lessing’in 2003’te yazdığı ve Büyükanneler adıyla Türkçe’ye çevrilen The Grandmothers adlı kısa öyküsünden uyarlanan, Anne Fontaine’in 2013 yapımı filmidir. Adore, 2013 Ocak ayında gösterildiği Sundance Festivali’nde aile değerlerine ters düştüğü için çok yankı uyandırmıştır. Türkiye’de 2013 İstanbul Film Festivali’nde izleyici ile buluşan film, ergenlikte canlanan ödipal arzunun “ebeveyn” tarafından karşılık bulmasıyla gerçeğe dönüşmesini adım adım bize izlettirmektedir. Yasak Aşk, birbirlerinin oğullarıyla ‘aşk yaşayan’ iki annenin hikayesidir.
FİLMİN KONUSU
Lil ve Roz çocukluktan beri çok yakın arkadaştır. İki kadın arasındaki simbiyotik ilişki ve homoseksüel yatırım filmin en başından kendisini hissettirmektedir.
Filmin başında Lil, oğlu 7-8 yaşlarındayken kocasını kaybeder ve ardından ana karakterlerimiz olan Lil ve Roz orta yaşlara gelir. Orta yaşa gelmiş iki kadın ve onların 18-19 yaşlarında, genç, diri, yakışıklı ve seksi oğulları Avusturalya’da evlerin birbirine uzak olduğu deniz kenarı evlerde yaşarlar. Bu dörtlü arasındaki ilişkide filmin başından beri sınırlara, kurallara dair sorunlar hissedilir. Birbirlerine karşı koyamayan çiftler ilişkiye başlar ve uzun süre sürdürüler.
Genç erkeklerin evlilikleri ve ayrılıkları sonrası filmin son sahnesinde denizin içindeki yüzen iskelede yine bu dörtlüyü yan yana uzanmışken görürüz. Her şey yıllar önce başladığı yere geri dönmüştür.
ÖDİPAL ARZUNUN YENİDEN CANLANIŞI
Ergenliğin çıkışındaki sağlıklı bir yetişkin fiziksel, psikolojik ve aynı zamanda maddi özerkliğe erişmiştir. Bedensel, psikolojik ve toplumsal gerçeklik ilkesine tabidir (Jeammet, 2012). Bunun için ergenlik döneminde bazı aşamaların geçilmesi gerekmektedir. Ergenlik çocukluk döneminin tekrarıdır, tüm çatışmalar bu dönemde yeniden yaşanır. Gizil dönemden çıkılması ve ergenliğin başlamasıyla birlikte ödipal çatışma da dahil olmak üzere tüm çatışmalar yeniden canlanır. Ödipal arzu yeniden ortaya çıkar ve artık ergen ebeveynle cinsel ilişki yaşayabilecek bedene de sahiptir. Ergenlik çalışması bazı ergenlerde ilk dönem ilişkilerindeki eksikliklere bağlı olarak ortaya çıkan işlevsiz oto-erotizm, ayrılma sorunları, depresif pozisyonu işleme zorlukları, anal yerleşimde eksiklik gibi eski kırılganlıkları da canlandırır (Emmanuelli, 2006).
Ergenliğin sisler içindeki bekleyişi gel gitli, çiftdeğerlidir. Ergen bir yandan çocukluktaki benlik idealleri ve anne babanın tüm güçlülüğüne dair idealizasyonları bir bir yıkılıp parçalanırken, zayıf benliğiyle kırılgan, öte yandan ensestöz düşlemlerinin, fiziksel değişiminin ve cinsel arzularının baskısı altında öfkeli bir iç savaş halindedir. Bir yandan kendi benlik ideallerini oluşturma, bireyleşme, bağımsızlaşma çabası içinde otoriteye, “babaya” savaş açmış görünürken öte yandan büyümemek, anne baba kucağının arasında sarmalanıp kalmak arasında gidip gelir. Adore’da ise kahramanlar için anne kucağında sarmalanıp kalmak baskın gelmiştir denilebilir.
Adore/ Yasak Aşk filmindeki genç karakterler yaşları gereği Blos’un sınıflamasına göre “tam ergenliğin” sonunda, “geç ergenliğin” başındadır. 18-19 yaşlarında olan Ian ve Tom erinlik değişimlerin atlatmış ve çocuksu bedenden kurtulmuş görünürler. Bedenlerinin bu hareketliliğinin yanında ruhsat aygıt da hareketlenmeye başlamıştır. Tam ergenlik döneminin temel meselesi; yeniden canlanan ödipal çatışmayı çözüme kavuşturmak ve toplumun yasağını kabul ederek bu aşktan bir daha canlanmayacak şekilde vazgeçmektir (Blos, 1967). Ancak ana karakterlerimiz İan ve Tom için bu aşama zorlu geçmektedir.
Genel olarak filmi analize başlamadan önce karakterleri kısaca tanımak yerinde olacaktır. Ian, çocuk yaşlarında (gizil dönem) babasını kaybeder. Ancak filmden öğrendiğimiz kadarıyla daha öncesinde de baba çok fazla Ian’ın yanında olmamıştır. Annesini aldatan ve sık sık iş seyahatleri sebebiyle uzun sürelerle evi ve dolayısıyla çocuğunu terk eden bir babası vardır. Bu bilgiyi annesinin arkadaşına “Ben, kocan ve seni hep kıskanırdım” şeklindeki itirafı sırasında öğreniriz. Dolayısıyla İan küçük yaştan beri otorite eksikliği sebebiyle üst benlik gelişimi açısından zorlanmıştır. Toplumun yasağını getiren, sınır koyan, yasaklayan, annesiyle arasına giren bir babanın eksikliği ileride kendisini hissettirecektir. Babanın fiziksel eksikliğinden de ziyade yüksek ihtimalle anne tarafından işaret edilen bir baba da yoktur. Ayrıca Tom ve Ian’ın yaşadıkları yer itibariyle başka bir erkeği, onun yasak koyuculuğunu görme şansları da çok düşüktür. Burada bir anne olarak Lil’den bahsetmek gerekirse onun da yasak ve sınır koymak konusunda eksik kaldığı dikkat çekmektedir. Çocuk, nesil farkını öğrenememiş ya da daha doğru bir ifadeyle içselleştirememiştir. Anneyle “arkadaş gibi” olmaları sebebiyle nesil farkını algılamak İan için zorlaşmıştır.
Ebeveynlerinin arkadaşlarına ya da onların yaşındaki kişilere kaçışı birçok ergen yeğler. Büyümeyi durdurmanın bir yolu da çok hızlı gitmektir. Ebeveynlerinin arkadaşlarıyla neredeyse ensestüel bir ilişki kuran ergenler bu kişilerle birlikte zamanı durdurarak ödipal üçgendeki eksikliği inkar etmektedir. Bu sürekli ileriye kaçış ergeni, kayıp ebeveynin yasını tutmaktan korur (Parman, 2012). Ian için babanın eksikliği, ergenlikle beraber yeniden ortaya çıkan ödipal aşkın çözümlenmesi konusunda önemlidir. Yasağı koyan kişi olmadığı gibi rekabet edilecek bir rakip de yoktur. Üstelik anne de yasağı hatırlatacak hiçbir davranışta bulunmaz aksine sedüktif diyebileceğimiz bir noktadadır. Roz ve Lil ergenlerin talebine cevap vererek kuşak farkını hiçe sayarak aşktan söz etmektedirler.
Tom için ise durum biraz daha farklıdır. Onun babası yanındadır. Ergenliğin sonuna kadar birlikte yaşamışlar ve daha sonra da iletişimlerini sürdürebilmişlerdir. Ancak Tom da yasağı tanıma konusunda İan’dan çok farklı davranmaz. Film boyunca babanın pasif bi rol aldığını söylemek doğru olabilir. Ailesinden habersiz uzak bir yer olan Sidney’de bir işe başvurmuş ve kabul edilince ailesini bırakmak pahasına bu işi tercih etmiştir. Bu gidiş sırasında son ayrılık konuşmasında kendisini hep fazlalık gibi hissettiğini, karısının asıl ilişkisinin hep Lil ile olduğunu söyler. Ancak bu konuyla ilgili yıllarca hiçbir müdahalesi olmamıştır ve bunu dile getirdiği ilk yer ayrılık sahnesidir. Babanın bu pasif pozisyonu tercih etmesi, karısının arkadaşıyla olan ilişkisine de bir sınır koymayı aklından bile geçirmemesi bizi sınır koymak, yasağı getirmekle ilgili bir eksiklik yaşadığı çıkarımına götürebilir. Ancak filmde bunu göremememiz sebebiyle bu çıkarım tahminden öteye geçemez. Tom’un nesil farkı, ensest yasağı gibi kurallara dair boşluklarını filmin bize verdikleriyle açıklamak zor gözükmektedir.
Bu noktada babalık işleviyle ilgili önemli bir meselenin üzerinde durmak yerinde olacaktır. Lacan’a göre baba, anne tarafından işaretlenir yani çocuğun babanın konumunun farkına varabilmesi için annenin onu işaret etmesi gerekir. Roz ve Lil’in ruhsallığında filmin başından beri herhangi bir erkek sembolik olarak yer almıyor gibidir. Bu ikilinin simbiyotik ilişkisi Roz’un kocası ve Lil ile ilgilenen bir iş arkadaşı tarafından açıkça lezbiyen bir ilişki olarak tarif edilmiştir. Ergenlikteki aynı cins akranla kurulan simbiyotik ilişkiyi film boyu bu iki kadın arasında izlemek mümkündür. Bu noktada ergenlik bir işleyiş olarak düşünüldüğünde bu iki kadın ergen işleyişe sahip yetişkinler olarak düşünülebilir. Burada çocukları büyürken bu iki kadının ruhsallığında bir erkeğe yer olmadığı düşünülebilir. Annenin ruhsallığında diğer bir kadın önemli bir yer kaplamaktadır ve bu diğer kadın, çocuk için hiçbir şekilde yasak koyucu, sınırlara işaret edici bir konumda değildir.
Bu yorumun ardından Ian ve Tom açısından annenin ruhsallığındaki diğer kadına ilgi duymalarını şöyle yorumlamak mümkün olabilir; bu diğer kadınlar hem anne gibi olanlardır (yani ödipal aşkın yerine geçen) hem anne tarafından işaretlenen, onun tarafından sevilendir (ki ergenlikte ebeveynin onayını almak, onun kabul ettiği konumlarda kalabilme meselesi önemlidir) hem de toplumsal olarak yasak olan, “ensest” olarak tanımlanan değildir (yani daha az suçluluk oluşturacaktır).
Ensest yasağını içselleştirmiş/ içselleştirmeye çalışan bir ergen ödipal arzuya mesafe koyar ve bunun için odasında yalnız oturup kapıyı kilitleme, melankolik ve kasvetli olanı tercih etme gibi kendince enseste engel olacak mesafe alışlar sergiler. Ancak filmde bunu görmek mümkün değildir. Havada bir ensest kokusu hissedilmektedir. Nesil farkı hiç yok gibidir ve bunu tanımayan tek kişi ergenler değildir. Anneler de nesil farkının farkında değil gibidir. Roz kendi ergenliklerinden, cinselliklerinden ve bedenlerinden konuşulduğu bir konuşmanın ortasında “yeter artık” diyip konuyu değiştirmeye çalışsa da Tom “ben göğüs hikayelerini sevdim” diyerek kendi annesi hakkındaki konuyu devam ettirmek ister ve burada hiçbir yasak ve sınır ile karşılaşmaz. Aslında ihtiyacı olan bir yasakla karşılaşmaktır. Toplumun, kendisinin, bedenininin ve ebeveynlerinin sınırlarını zorlaması gereken bir yaşta olması sebebiyle bu sınırlarla karşılaşması onları içselleştirmesi açısından önemlidir.
Filmin ilk sahnelerinden birinde sahilde uzanan Lil ve Roz denizde sörf yapan oğullarını seyrederler ve “Onlara bir baksana, çok güzeller, onları biz mi yaptık, genç tanrılar gibiler!” diyerek hayranlıklarını ifade ederler. Burada hissedilen bir annenin oğlundan duyduğu gururdan ziyade bir erkek bedenine olan hayranlıktır. Uzun uzun oğullarına bakarlar. Ensestin kokusu bu sahneyle fark edilir hale gelmiştir.
Film eleştirmenlerinden birkaçı bu durum için şöyle ifadeler kullanmışlardır; “Film, birbirlerinin oğullarıyla ‘aşk yaşayan’ iki annenin hikâyesini anlatmak gibi hayli hassas bir konuyu ele alıyor. Hal böyle olunca da insan ‘Neredesin be Freud’ demeden duramıyor. Film, klasik ‘Oidipus’ vakasının tersten okunuşu diyebiliriz. Birer ‘Tanrı Heykeli’ni andıran oğullara karşı tepkisiz kalamama durumu…”(Gülenç, 2013). “Yasak Aşk’ı, tersten okunan bir ‘ödip vakası’ olarak görmek de mümkün. Gözlerinin önünde büyüyüp olgunlaşan ve birer ‘harika’ya dönüşen oğullarına karşı kaçınılmaz biçimde ‘hayranlık’ duyan annelerin, kocalarını bertaraf ederek (içlerinden birinin kocası ölmüştür) oğullarına kucak açmaları temeline dayanan bir yapı söz konusu hikâyede. Birer ‘tanrı heykeli’ gibi önlerinde büyüyen oğullara karşı tepkisiz kalamıyor buradaki anneler ve bu durumu bir adım öteye taşımakta sakınca görmüyorlar.” (Özer,2014). Film eleştirmenlerini dahi Freud’un teorisinden açıklama bekleyen bir konuma sürükleyen bu sahnede annelerden sedüktif ebeveynler olarak bahsedilebilir. Annelerin oğullarına bu erotik bakışı ve tüm sedüktif davranışları, perversiyon denebilecek durumların yaşanmasına sebep olmaktadır.
Ian ile Roz arasındaki ilk elektiriklenmenin başladığı ve Roz’un kendini “günahkar” hissettiğini ifade ettiği mekan film için önemlidir. Film boyunca denizin orta yerinde, gerçeklerden kaçar gibi sığındıkları yüzen iskele adeta karakterlerin özgür alanlarını simgelemektedir. Dış dünyadan, gerçeklikten, toplumun kuralından, yasağından tüm kuralları kendilerinin koyabildiği bu mekana sığınmaktadırlar. Toplumun yasağının giremediği bu alan filmin sonunda da tekrar bir araya geldikleri ve her şeye rağmen toplumun yasağını inkar ettikleri mekan olmaktadır. Her şey toplumdan uzak bu noktada başlamakta ve film orada son bulmaktadır. Ayrıca film boyunca en çok dikkat çeken imge denizdir ve her sahnede arka planda güzelliği ortaya koyulmuştur. Film içindeki önemli sahneler deniz kıyısında ya da deniz içinde geçmektedir. Denizin sembolik anlamı düşünüldüğünde annelik kavramı filmin önemli başlıklarından biridir. Ian ve Tom annelerinden vazgeçemedikleri gibi bu denizden de vazgeçememişlerdir.
Tom’un Lil ile yakınlaşması ise öncelikle annesinin bu yasağa uymadığını görmesiyle başlıyor. Hem kardeşi gibi gördüğü Ian’a hem de annesine olan kızgınlığı ile bu arzuyu Lil’e yöneltiyor. Önce bir ergenin yapacağı gibi sınırı zorluyor ve Lil’i öpmeyi deniyor. Burada aldığı cevap ilişkilerinin devamının sebebi oluyor denilebilir. Çünkü Lil böyle bir şeyin mümkün olamamasının sebebini Ian’ın görmesinden endişe etmesiyle açıklıyor. Bu yanıt Lil’in bu ilişkinin “yasak” olduğuna dair içselleştirilmiş bir durumda yasak koyucu ebeveyn olmaktan çok uzak bir konumda olduğunun işaretidir. Dolayısıyla sınırın bu olmadığını gören ergen sınırı zorlamaya devam edecektir.
Tom için annesinin ve kardeş gibi büyüdüğü arkadaşının yasağa uymaması kendisine de yasağı delebilme iznini vermiştir. Ancak Lil’i tercih ederken Tom bir intikam duygusu içindedir. Suçluluk duygusunu hissetmesini tamamen ortadan kaldıran da budur. Lil ile birlikte olduktan hemen sonra annesine gider ve yasağı kendisinin de çiğnediğini açık bir şekilde dile getirir. Annesi Tom’a bir tokat atarak yasağa işaret eder ancak yasağı delen kişi olarak otorite konumunda olmadığının da farkındadır. Bu noktadan sonra annelerin kendi aralarında konuşup toplumun yasağına atıfta bulunarak bunun yanlış olduğunu ve bitmesi gerektiğini konuşması başlayan ilişkileri sonlandıramaz çünkü artık ergenler sınırın orası olmadığını ve daha ötesinin olabildiğini görmüştür.
Tom için Lil, güvenilir bilindik ve ergenliğin getirdiği libidinal dürtülerin boşaltılabileceği bir alandır. Annesi gibidir, üstelik annesi değildir ve yasak değildir. Çünkü en başta kendi annesi bu ilişkiyi onaylamıştır. Dolayısıyla devam etmek onun için kolay bir seçimdir. Çünkü Lil bu ayrılıkla başa çıkmakta ve Tom’un gidişini kabullenmekte çok zorlanır ve Tom bu sedüktif “ebeveyn”e karşı koyabilecek güçlü bir süperegoya sahip değildir.
Bu dört karakterin çiftler olarak iki sene boyunca sürdürdüğü mutlu ilişki izleyicide şaşkınlık yaratır. Çünkü bu dönem boyunca suçluluk duygusuna dair bir iz yok gibidir. Her şeyin bu kadar açık olması, böyle bir yasaktan hiç haberleri yokmuşçasına yasağın inkar edilmesi ilgi çekicidir. Dış dünyada böyle bir yasağın olduğunu bildikleri çok açıktır çünkü diğer insanlardan bu bilgiyi gizlerler. Ancak dış gerçekliği inkar ederek kendi evleri, sahil ve en çok da o yüzen iskelede dış dünyanın, toplumun yasakları yoktur. Dolayısıyla suçluluk hissi, utanç, anksiyete hiçbiri yaşanmaz. Yasağın olmaması sırrın da olmaması demektir. Yasak, doğal olarak sırrı-gizliliği doğurur ki bunun ergenlik döneminde önemi büyüktür. Bireyselleşme sırrın etrafında oluşur. Sır her zaman zararlı değildir, tam tersine ruhsal yapının oluşumu için gereklidir. Kendine ve yalnızca kendine ait düşünceler üretmek bir özne olarak Benliğin oluşumu için gereklidir. Bu açıdan yaklaşıldığında, özne olmanın koşulu bir sırra sahip olmaktır ve ergenlikte bunun karşılığı özerkleşmedir (Parman, 2012). Filmdeki bu açıklık, dış dünyadan onların dünyasına bakan izleyicide bir rahatsızlık hissi yaratır. Çünkü bizim süperegomuz orada yaşananların “yasak olan” olduğunun farkındadır.
Bu noktada filmin Türkçe isminden bahsetmek yerinde olabilir. Filmin orijinal isminin başına eklenen “Yasak” sıfatı filmin adını koyarken devrede olan süper egonun bir sonucudur. Filmin içinde bizim için yasak olan şeyler olmasına rağmen karakterler yasak ve gizli olan bir şey yaşamazlar. Onlar için her şey açık ve ortadadır. Ancak bu açıklık izleyicide bir yasak koyma, yasağı hatırlatma isteği doğurur ve bu istek filmin Türkçe isminde ortaya çıkmıştır. İsimlerle ilgili diğer bir noktada ise senaristin bu ikili ilişkileri kurarken “üçlü bir şeylere” ihtiyaç duyduğu düşünülmektedir. Belki de tüm ana karakterlerinin isimlerinin (Tom, Ian, Lil ve Roz) üç harfli olması bu üçlülüğü karşılamaya çalışma, bilinçdışı bir telafi mekanizması gibi yorumlanabilir.
Filmin akışına geri dönersek Tom, Hena ile yakınlaşmak istemez çünkü dışarıda bir nesneye yatırım yapmaya hazır değildir. Hena ile yakınlaşmaya başladıkları sırada belden aşağısını sakatlaması önemli bir noktadır. Bu yakınlaşmaya bilinç düzeyinde engel olmayı neden bu ilişkiye hazır olmadığını kendisine de açıklayamayacağından mümkün olmamış ve bilinçdışı beden yoluyla bu isteği ortaya koymuştur. Böylece uzun bir süre Hena’dan da uzak kalmak zorunda kalacaktır.
Blos’a göre normal gelişimde ensestiöz aşka yönelik tabu, süperego tarafından içselleştirilmiş olduğundan Ödipal dürtüler kabul edilemez, şiddetli suçluluk ve anksiyete yaratır. Pozitif Ödipal karmaşanın çözümlenmesi orta ergenliğin en önemli hedefi olduğu gibi, geç ergenlik ve erişkinliğe geçiş için de bir ön koşuldur. Ancak İan için bu suçluluk ve anksiyeteden bahsetmek mümkün değildir. Öz anne yerine annenin en yakın arkadaşının seçilmesi, suçluluğu azaltmaya yönelik bir önlem olarak düşünülebilir ancak İan için bu yer değiştirme suçluluğu azaltmaktan ziyade tamamen ortadan kaldırmıştır. Filmin sonuna kadar İan’ın ergenliğin bu en önemli hedefini başarabildiği söylenemez. 25 yaşlarına gelip kendi çocuğu olduğunda dahi İan ödipal karmaşasını çözümlemeyi başaramamıştır.
Orta ergenlik biseksüel yönelimin azalmaya başlaması ve dürtüsel yeniden yapılanmanın devam etmesi ile karakterizedir. Bu dönemde heteroseksüel yatkınlığın fark edilmesi ile hem aileden ayrılma sağlanır hem de pozitif ödipal karmaşa son kez çözümlenir. Bu dönem; kaosun, duygusal dalgalanmaların ve deneysel yaşantıların psikolojik olarak tekrar yapılandırıldığı bir dönemdir. Bu dönemin temel hedefi; anne baba ile duygusal bağımlılığın sona erdirilmesi ve Ödipal karmaşanın tamamen çözümlenmesidir. Ödipal karmaşanın son bulması, cinsel kimliğe ve bağımsızlığa ulaşmada önemli bir adımdır (Güvenir, 2006).
Aile dışı sevgi nesnelerine doğru yönelme, özellikle aileye yönelik bağımlılığın azalmaya başladığı bu dönemde, yeni sevgi nesnelerine bağımlılık geliştirme korkusunu da beraberinde getirir. Ergen, heteroseksüel sevgi nesnesine ilişkin bu korkusunu genellikle “kendini fazla kaptırmak” ya da “çok ileri gitmekten korkmak” şeklinde ifade eder. Aşktan ve yeni bağımlılıklardan oldukça çekinir çünkü anne babası ile yoğun bir duygusal birliktelikten henüz kurtulmuştur. Üstelik ebeveynlerden bağımsızlaşma arzusu tek başına egemen olan bir duygu da değildir ve yoğun bir ambivalans içerir. Çünkü bu arzu, sadece erişkin tip bir özgürlük ve bağımsızlık isteği içermez. Bunun yanında çocuksu bağımlılık, ebeveyn koruması, güvenliği ve erişkin rehberliği de olmalıdır.
Ian ve Tom için aile dışındaki bir nesneye yönelememek tüm bu süreci bozmuştur. Yeni sevgi nesnelerine yönelmekte, aileye yönelik bağımlılıklarını azaltmakta başarılı olamamışlardır. Anne ile duygusal bağımlılığın sona erdirilememesi ve Ödipal karmaşanın çözüme kavuşamaması sebebiyle egonun gelişimi ve bağımsızlaşma konularında sorun ortaya çıkmıştır. Ebeveynlerdeki sedüktif davranışlar, ergenin ihtiyacı olan sınır ve yasak koyuculuk işlevinin olmaması bu karmaşaya sebep olmuş ve ana karakterlerimiz dışarıda bir nesneye yönelmeyi, ebeveynlerinden uzaklaşmayı başaramamıştır.
KAYNAKÇA
· Emmenuelli M., Ergenlik, Ergende Psikolojik İncelemenin Özellikleri ve Sınırları, Psikopatoloji ve Projektif Testler Dergisi ‘Yansıtma’, Ergenlik, Bağlam Yayınları, İstanbul, Kasım-Aralık 2006.
· Gülenç G. Adore: İlk Taşı Kim attı?, 2013 https://www.sineterapi.com/2014/02/22/adoreilk-tasi-kim-atti.html
· Güvenir T., Ergen ve Psikanaliz, Deli Kanlı, İlya Yayınları, İzmir, 2006.
· Jeammet, P. Ergenlik. Anne babalar ve Uzmanlar İçin Nirengi Noktaları, Fransızcadan çev. M. Işıl Ertüzün, Bağlam Yayınları, İstanbul, 2012.
· Özer, M. Kadının Özgür İradesine Bir Methiye, 2014 https://www.beyazperde.com/filmler/film-136524/
· Parman, T. “Ergenlik Ya da Merhaba Hüzün”, Bağlam, İstanbul, 4. Basım, 2012.
· Peter Blos (1967), The Second Individuation Process of Adolescence; Adolescence and Psychoanalysis, The Story and The History, Karnac, London, 1998.